*|Yarnın doğası bügünden yaratılır |

 

ATATÜRK VE DOGA SEVGİSİ

 

  

Çabuk bana yeni bir din bul. Ağaç dini. Bir din ki, ibadeti ağaç dikmek olsun.”

                                                                 M.K.ATATURK

 

 

  Mustafa Kemal ATATÜRK, doğayı seven bir liderdi. Onun için Cumhuriyetin ilk günlerinde bile orman konusuna değinmiş, ormancılık hakkında emirler vermiştir. O`nun eserlerinden birisi de Gazi orman Çiftliği, dir. TBMM`de ki bir konuşmasında şunları söylemiştir: “Gerek tarım, gerek memleketin varlık ve genel sağlığı konularında önemi olan ormanlarımızı da modern önlemlerle iyi duruma getirmek, genişletmek önemli kurallarımızdan biridir.” Bu sözler 1922`de söylendi. Aradan 84 yıl geçti. Ormanlarımızı iyi duruma getireceğimize tam tersini yaptık. Onları yaktık, ağaçları kestik. Ülkenin çorak olması için elimizden geleni yaptık.

 O, bir ağaç dalının kesilmesine bile razı olmazdı. Yalova`da yapılan köşkün çevresindeki meşelerin korunması için yetkililere devamlı öğütler vermiştir. İşte Mustafa Kemal bu idi. Yalnız halkının refahı için uğraşmayıp, doğanın korunması içinde caba harcıyordu.

  Dayısının çiftliğinde;

Atatürk’ün doğa sevgisi, babası öldükten sonra annesi ve kardeşi ile beraber Selanik’in otuz kilometre yakınlarında Zübeyde Hanımın ağabeyi olan Hüseyin Ağa’nın çiftliğine yerleşmeleri ile başlamıştır. Burada, Atatürk çiftçilik işleri ile uğraşarak, yeşilliğe, toprağa ve doğaya ilgi duymuştur. O’nun bitki ve hayvan sevgisinin ilk belirtileri, bu çiftlik yaşamından kaynaklanmaktadır. Çünkü O, ilerki yaşamında çiftlikler kuracak, hayvan besleyecek ve ağaçlandırmaya büyük önem verecektir.

Atatürk’ün sınıf arkadaşlarından Ali Fuat Cebesoy, O’nun doğa sevgisini belirtirken bir anısını şöyle anlatır:

“Harp Akademisi’nin üçüncü sınıfına geçtiğimiz zaman Mustafa Kemal, Selanik’e sılaya gitmeden önce bizde misafir kaldı. O günlerin birinde Satılmış Çavuş’u da alarak Alemdağı’na uzandık. Arkadaşım samimi bir doğa aşığı idi. Ormanlık yerlerden çok hoşlanırdı. Öğleye doğru pınar başında mola verdik...Uzaklarda bir kasır vardı ve manzarası harikulade güzeldi. Adeta Mustafa Kemal’i büyüledi...Oradan ayrılırken Mustafa Kemal: ‘Fuat’ dedi, ‘İnsan yaşlandıktan sonra şehirlerin gürültülü hayatından uzaklaşmalı, böyle sakin ve ağaçlık bir yere çekilmelidir. Bak, şu karşıdaki köşk insanın ruhuna nasıl bir ferahlık veriyor.”
 Afet İnan, Atatürk ve Çankaya’nın ilk Cumhurbaşkanlığı Köşkü için seçilmesini anlatırken şöyle diyor: “Atatürk’ün Çankaya’yı seçmesinde etken, birkaç büyük karakavak ve söğüt ağaçlarının bulunması idi. Onların rüzgarlı günlerdeki hışırtısından daima zevk duyardı.”
Atatürk doğayı çok seven bir insandı. Yeşile, çiçeğe, ağaca hayrandı. Nezihe Araz, Atatürk’ün ağaçlandırmaya verdiği önemle O’ndaki doğa sevgisini bir söyleşide şöyle dile getirmiştir:


“Ne oldu buradaki ağaca”

 

 Atatürk’ün doğayı, ağacı sevmesinin en belirgin örneklerinden birisi de kuşkusuz Atatürk Orman Çiftliği’dir. Atatürk, 1925 yılında kendi aylığından ödeyerek çiftliğin bugünkü yerini satın almıştır. O yıllarda bu topraklar, ortasından demiryolu geçen bataklık ve boş bir araziydi. O toprağa karşı zafer kazanabileceğini de kanıtlayarak çiftliği burada kurdu. Bugün, Ankaralılar için çiftlik bir dinlenme yeri haline gelmiş, Atatürk’ün önderliğinde dikilen ağaçlar büyümüş, gölgesinde insanlar dinlenir olmuştur. Ankara’yı Türkiye Cumhuriyetinin başkenti yapan ve bir bozkır kasabasında modern bir şehir kuran Atatürk, bu yönüyle de, günümüzdeki, şehircilik, çevre ve tabiat güzelliği kavramlarına, 1920’li yılların şartları içinde ışık tutan bir dehadır. Bu kavramların bilinmediği ve konuşulmadığı o yıllarda, şehircilik uzmanlarını getirterek, Cumhuriyetin başkenti Ankara’yı düzene sokan, ağaç diktiren, bulvarlar açtıran, Çiftliği kuran, sefaret bahçelerinde yeşilliğe imkan veren Atatürk, diğer yönleriyle olduğu gibi, bu yönüyle de her zaman örnek alınması gereken eşsiz büyük bir önderdir.
Atatürk’ün kişiliğini oluşturan etkenler arasında bitki ve hayvan sevgisinin de önemli bir yeri bulunmaktadır. Atatürk, yaşamının son günlerinde de yeşillikler arasında olma özlemini duymuştur. Yeşilliği olduğu kadar barışı da seven Atatürk’ün Anıtkabiri’ne dünya uluslarının gönderdikleri fidanlarla meydana gelen Barış Parkı, ölümünden sonra da Ata’nın kişiliğiyle bütünleşmiştir.

 

 

Atatürk ve foks

Hizmetlisinin “Gizli Defteri” nden bir anı
“Atatürk’ ün en sevdiği hayvanın at olduğunu biliyorum. Fakat köpeği ve kuşları da çok severdi. Kuşçu Nuri Usta’nın baktığı güvercinleri ve güvercinliği vardı.
Onların uçuşlarını hazla gözlerdi. Bir gezisinde kendisine armağan edilen bıldırcınları yememiş, bahçede kafeste saklanmasını istemişti. Fakat ne yazık ki Atatürk’ün yemeğe kıyamadığı kuşlar, birkaç gün sonra bir kedi tarafından yenmiş. Kafeste sadece tüyleri bulundu.

 

Birinci Dünya Savaşı sırasında ALP adında çok sevdiği iri bir köpeği varmış. Atatürk’ün kapısında nöbet bekler, hiç kimseyi içeriye bırakmazmış. Kurtuluş Savaşı sırasında da

ata foks gemi

Yunanlılardan alınmış beyaz-sarı karışık bir av köpeği vardı. Alber adındaki bu köpeği de çok severdi. Ölümüne de uzun boylu üzülmüştü.

Kaynak:
Turhan Gürkan
Atatürk’ün Hizmetlisi‘nin Gizli Defteri
Can Dündar – Hürriyet Arşivi
“Mustafa Kemal Aramızda”

 

 

İyi ki Çocuğum yokmuş

atatürk ve atla gezi

Mustafa Kemal “Kararları ne denli kesin ve iradesi ne denli güçlüyse, duygusal yönü de o ölçüde zengindi. Milli Mücadele‘den sonra, bir gece sofrada, çok sevdiği bir tay‘ın (at yavrusu‘nun) Ruam hastalığına yakalanışını anlatmıştı.

Veterinerler atın yanına yaklaşmasını yasaklamışlar ve öldürmek zorunda kalacaklarını söylemişler. Ama Atatürk öyle ısrar etmiş ki, eldiven giyerek tayı okşamasına izin verilmiş. Zavallı hayvanı okşarken gözyaşlarını tutamadığı söylenen Gazi:
“- İyi ki çocuğum yokmuş” dedi. “Bir evlat kaybetmek felaketine uğrasaydım, yüreğim üzüntüye dayanamazdı”

Kaynaklar: Asaf İlbay
Niyazi Ahmet Banoğlu, Nükte ve Fıkralarıyla Atatürk.
Aksoy Yayıncılık.2000 sf.85
Can Dündar Hürriyet Arşivi

 

 O kadar da Olamıyoruz..

atattürk inebolu 1925

Atatürk’ün Foks adında bir köpeği daha vardı. Yalova’da Hasan Efendi’den 50 liraya satın alınmıştı. O zaman da 50 lira oldukça önemli bir paraydı. Foks uzun süre köşkte kaldı. Bir Cumhurbaşkanı köpeği olarak, kendi cinslerinin hiçbirine kısmet olmayan rehet ve mutlu bir yaşam sürdü.

Atatürk Foks’un yaşantısıyla yakından ilgilenirdi. Bir gün Ankara’da köşkün bahçesinde dolaşırken, köpeğin hareketlerini dikkatle izliyordu. Foks’un tembelliği mi üzerindeydi, neydi , bir köşeye çekilmiş, boş gözlerle sahibine bakıyordu.

Atatürk hayvana uzun uzun baktıktan sonra bana döndü. “- Bu hayvan aç” dedi. Yemeğini az önce yedi, diye karşılık verdim. “-Yese böyle olur mu?” sorusuna “-Bir tencere pilavı elimle verdim. Hem öyle bir pilav ki, fukaranın (yoksulun) evinde üç, dört kişi doyar.” Hiç sesini çıkarmadı önce… Çıkarmadı ama, aklına Foks gelmiş olacak ki, yemekten sonra sözü yine ona getirdi: ”-Bu köpek çiftleşti mi?” diye sordu. Anlaşılan Foks’un keyifsiz halini, bu kez de cinsel durumuna yoruyordu.. “-Konya’da iki ay önce çifleşmişti ” dedim. “-O Orada kaldı. Ben burada bir şey oldu mu diye soruyorum.” “-Henüz olmadı Paşam !..” O zaman Atatürk şöyle konuştu; “Hayvanlar muayyen zamanlarda çiftleşirler. Onların hiç değilse bir zamanı var. Onlar kadar olamıyoruz…” Atatürk’ün bu sözlerine için için ne kadar gülmüşümdür…

Kaynak:
Atatürk’ün On İki Yıl Yakın Hizmetini Gören Cemal (Çelebi) Granda’nın Hatıraları. Fer yayınları 1971
Can Dündar Hürriyet Arşivi “Mustafa Kemal Aramızda”
 

 

ATATÜRK VE ‘YÜRÜYEN KÖŞK’Ü

Atatürk'ün Doğa Sevgisi.

 


Cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk, tarımda modern teknikleri kullanılması, çevre üreticilere örnek olması ve onların nitelikli fidan, fide, damızlık ihtiyaçlarının karşılanması için kişisel mülki olan Yalova’nın doğusundaki ‘Millet Çiftliği’ni bu amaca uygun olarak düzenletmiştir. Çiftlik içinde, deniz kıyısında, ikameti için 1929 yılında bir çınarın yanında iki katlı mütevazi bir köşk yapılmıştır.

‘Yalova Benim Kentim’ diyen Atatürk Yalova ile yakından ilgilenmiştir. Yalova’ya 1936 yılındaki gelişinde Millet Çiftliği’ndeki köşkün pencerelerini zarar vereceği için yanındaki çınarın dalını kesileceğini öğrenir. Ağacın bir dalının bile kesilmesini istemeyen Atatürk köşkün ağaçtan uzaklaştırılmasını ister. Görev İstanbul Belediyesi Fen İşleri Yollar-Köprüler Şubesi’ne verilir. Sorumlu baş mühendis Ali Nuri (ALNAR) binanın temellerini açtırır. Temellerin altına zor ve çok yavaş ta olsa raylar döşenir. Bina rayların üzerinde doğuya doğru 4 m kaydırılır. 11 Ağustos 1936 günü yapılan bu işlemi yanında bulunan kız kardeşi Makbule (ATADAN) Hanım, Affet (İNAN) Hanım, Yunus Nadi (ABALIOĞLU), Muhafız K. İsmail Hakkı (TEKÇE), Yaver B.N.B. Nasuhi Bey ve diğer ilgililerle baştan sona izler.

Atatürk 11 Haziran 1937’de şahsına ait bütün taşınamaz mallar gibi bu Köşkü de Türk Milletine bağışlar
Diğer tüm köşkler gibi ‘Yürüyen Köşk’de halen müze olarak korunmaktadır.
Atatürk’ün bir dalının bile kesilmesini istemediği Ulu Çınar ve yanındaki köşk, ağaç sevgisi ve çevre bilincinin de bir anıtı olarak ziyaretçilerini beklemektedir.Yürüyen Köşk ‘Atatürk bahçe Kültürleri Merkez Araştırma Enstitüsü’ arazisi içindedir ve Enstitü Atatürk’ün 1920'li yıllarda gösterdiği Türk Tarımın ileri tekniklerle donatılması amacı doğrultusunda bilim, hizmet ve nitelikli materyal üretim amaçlı hizmetlerini sürdürmektedir.

 

  Atatürk'ün Tarımla İlgili Sözleri 

 

  • "Milli ekonominin temeli tarımdır. "
  • "Eğer milletimizin büyük çoğunluğu çiftçi olmasaydı, biz bu gün dünya üzerinde olmayacaktık."
  • "Türkiye'nin gerçek sahibi ve efendisi, gerçek üretici olan köylüdür."
  • "Milletimiz çiftçidir.Milletin çiftçilikteki çalışma imkanlarını, asri ve iktisadi tedbirlerle en yüksek seviyeye çıkarmalıyız."
  • "Bende çiftçi olduğumdan biliyorum. Makinesiz tarım olmaz."
  • "Köylülerin gözleriyle görebilecekleri, çalışmaları için örnek tutacakları, verimli, modern, uygulamalı tarım merkezleri kurmak gereklidir." 
  • "Kılınç ve saban; Bu iki fatihten birincisi, ikincisine daima yenildi."
  • "Burada bir çiftlik kuracağım. Bu çiftlikte hayvanlar yetiştireceğim. Bir küçük ormanın kenarında tarım endüstrimize ait bacalar tütecek." 

 

Sitede ara

“Dünya karanlık ve nefretten vazgeçti mi?
Bilim Kurgu filmlerindeki felaket senaryoları tek tek gerçek oluyor.
Yapay seralarla, oksijen fanusları altında karanlık bir dünya kalacak geriye..
Derebeylik çağlarına geri dönüldü.
Emperyalistler, görülmedik bir haksızlık ve sahtekarlık tarihi yazıyorlar.
Tek tanrıları para ! Hiçbir korkuları, zerre kadar merhametleri yok !
Çokuluslu şirketlerin güdümünde, küreselleşme ( ! ) adına ulusal sınırları hiçleyip ülkeleri parçalıyor, işgal ediyor, insanları, çocukları katlediyorlar.
Bütün coğrafyalardaki hesaplar açık açık dile getirildiği halde, madenleri, toprakları, hürriyetleri de satılığa çıkarılan insanlık, hiçbir zaman bu kadar yüz kızartıcı teslimiyet, sessizlik ve aymazlıkla suç ortaklığı içinde olmamıştı.
Gökyüzü deliniyor, buzullar eriyor... Tarımı ve geleceği yokedecek çağın felaketi olarak, genetik yapısı değiştirilmiş organizmalardan sözediliyor !
Öyle bir katastrof yaşanıyor ki ; "Işık ve sevgiyle" tabii...
Bir dua gibi ; "Işık ve sevgiyle"
Belki de sadece bir cümle değildir !
Terennümünde gizil bir enerji vardır... Birbirine karışan fısıltılar reaksiyona geçer !!!”

Anket

Yeşil bilgi platformu doğa geri almadan kısa çevre filmleri yarışmasını hangi film kazanır ?

*DOGA *

19.05.2011 19:37

TOHUMUN AŞKINA..

  Tohum Askına.. Tohum işi çok ciddi. İnsanlık için yaşamsal önem taşıyor. Küresel şirketler dünya tohum pazarını yönetiyor. Biliyorlar ki, yakın bir gelecekte “Gıdayı elinde tutan dünyayı da yönetecek”!   Bazı bilim insanlarına göre, toplumları besleyen tarımsal ürünler, yarın en güçlü,...
19.05.2011 20:02

YARASALARIN ÖCÜ

F.Baykurt, 1954 yılında yayınladığı  yapıtında bize,  insanların ve yılanların yaşadıkları çevreye müdahale edildiğinde, köy ortamında ortaya çıkan toplumsal ve fiziksel çatışmayı, yerel dille  anlatır.    Yuva canlılar için önemlidir. Yaşama eyleminin başladığı,...
19.05.2011 20:06

YAŞAM AŞKLA SÜRMELİDİR

Yirmi binden fazla aşığı öldürüyorlar ve biz bilmiyoruz bile.    Onlar sevgililerine aşk şarkıları söylüyorlar.   Dağarcıkları çok zengin ve çapkın şarkılarla yüklü.    Neşeli, homurtulu, titrek ses tonlarını karıştırarak dişilerine kur yapıyorlar.    Rakip...
19.05.2011 00:00

YAŞAM

                                                  
19.05.2011 20:01

KİRLİ SAVAŞ VE DOĞA

  Bir yürek vuruşu gibi suların, yitip giden yaşamların, bunca acıların ve hüzünlerin adını koymaya çalıştık hep. Yumuşak ve adsız mevsimleri ararken biz hep gece nöbetlerini düşündük. Hakkâri’de dün sabaha karşı 11 şehit verdik. 15 askerimiz de yaralandı. Ülkeyi yönetenler “demokratik açılım”...
19.05.2011 20:12

ÇEVRE VE REFERANDUM

  Çevre ve Referandum… Ülkenin dört bir yanında çevreyi, doğayı, doğal yaşamı korumaya yönelik mücadele yürütülüyor. Farklı görüşler, siyasal anlayışlardaki kişiler, kuruluşlar, dernekler, örgütler ve gruplar yağmaya, talana, soyguna, sömürüye karşı direniyor. HES’lere, çokuluslu maden...
19.05.2011 20:12

ALLİANOİ AĞITI

  Tarihi kapatıyorlar. Üstüne beton döktüler, sonra da suyu salıverecekler. Betonun ve suyun altında kalan tarih, dayanabildiği kadar dayanacak, sonra terk edecek zamanı. Onu görmek, gezmek, ondan öğrenmek, hiç değilse yıllar sonra yeniden bulup çıkarmak imkânı yok artık.   Çok yakın...
19.05.2011 20:08

GENETİGİ DEGİŞTİRİLMİŞ ORGANİZMALAR

  GDO ZEHİRLERİ VE ŞEKER FABRİKALARININ ÖZELLEŞTİRİLMESİ BİRBİRİYLE NASIL İLGİLİ ?   “Ne ilgisi var?” demeyin.  Çok ilgili.   Bir taraftan şeker fabrikaları özelleştiriliyor, diğer yandan Tarım Bakanlığı bir yönetmelikle GDO’lu ürünlerin ithalatına kapıyı ardına kadar açıyor....